Tescil sistemi ülkesellik özelliği içerir. Yani tescili hangi ülkede alırsanız orada koruma sağlarsınız. Türkiye’de bir üründe kullanılmak üzere aldığınız bir marka tescilini yurt dışında başka bir ülkede koruma amaçlı kullanamazsınız. Türkiye’de tescilli markalı ürününüzü, örneğin Almanya’ya gönderdiğiniz zaman orada tamamen taklide açık hale gelecektir. Hatta başkası tarafından tescilinin alınması durumunda siz o ülkede taklitçi durumuna düşebilirsiniz.
Buradan da anlaşılacağı üzere koruma sağlamak istediğiniz, taklit edilmesin istediğiniz her ülkede marka tescili yaptırmalısınız. Patent ve tasarım tescilleri için de aynı durum söz konusu. Bununla birlikte ben bu yazıda yurt dışı marka tescili ile ilgili biraz bilgilendirme yapmak istiyorum.
İhracat yapan firmalar genellikle birden fazla ülkeye ihracat yaptığı için marka tescili de genelde daha çoklu ülkeler için ve birazdan bahsedeceğim özel anlaşmalar kapsamında yapılır. Fakat bir veya 2 ülke için başvuru yapılacaksa veya anlaşma kapsamına girmeyen bir ülkede marka tescili talep ediliyorsa o zaman ilgili ülkedeki partner patent ofisleri üzerinden başvuru yapılmalıdır. Her patent ve marka vekilliği yine sadece kendi ülkesinde geçerli olduğu için yurt dışı başvurularda o ülkede çalışan kayıtlı vekillerin bu işi yapması zorunludur. Bu yüzden pek çok ülkedeki vekillerle karşılıklı olarak çalışmalar yürütülür ve partnerlik anlaşmaları yapılır. Bu sistemde tamamen o ülkenin istenen belgelerine ve prosedürüne göre hareket edilerek başvuru yapılır. Özellikle Arap ülkelerinde prosedürler daha ağır ve maliyetlidir. Konsolosluk onaylı vekalet talepleri, hem noter, hem çeviri hem de apostil onayıyla beraber ek maliyetler getirebilir. Arap ülkelerinin hala bazılarına bireysel başvurular yapma zorunluluğu olsa da her geçen gün ülkelerin tek tek uluslar arası anlaşmalara üye olması sevindirici. Benim tavsiyem bir tane bile Arap ülkesine başvuru yapıyorsanız, eğer anlaşmaya üye ise kesinlikle anlaşma kapsamında yapılmasıdır.
Bahsettiğimi uluslararası başvuru şekillerinden biri de 115 ülkede aynı anda başvuru yapılmasına imkan veren MADRİD PROTOKOLÜ dür. Son yıllarda ülkeler arası sınırların kaldırılması, ihracatın artması ve yurtdışı marka tescillerine devletin verdiği desteklerle özellikle Madrid Protokolü başvuruları oldukça arttı. Her zaman fiyat ve süreç avantajını yaşadığımız ve çok tercih ettiğimiz bir sistemdir. Son yıllarda TL nin döviz karşısında değer kaybetmesi bu başvurulardaki fiyatları yükseltse de her koşulda özellikle 3 ülkeden fazla sayıda başvuru planlaması yapılıyorsa çok avantajlı bir başvuru şeklidir. Mesela 45 ülkede 100 CHF ye marka tescili yapılabilmektedir. Diğer ülkelerde de ülke harçları daha yüksek olsa da o ülkede bireysel başvuru yapmaktan daha yüksek değildir.
Protokol, her ülke için ayrı ayrı başvuru yapma zorunluluğunu ortan kaldırmış olmasının yanı sıra, tek bir sistemle sürecin yürümesi, sonradan yeni ülkeler eklenebilmesi, devir , unvan, adres değişikliği ve yenileme gibi işlemlerin tek bir kanaldan ve toplu yapılabilmesine imkan sunuyor. Bunlar hem sistemin yürüyüşü hem de maliyet açısından da oldukça avantajlı.
Farklı bir uluslar arası marka tescil sistemi de Topluluk Marka Tescil Sistemi’dir. Bu sistemde Avrupa Birliği üyelerine toplu başvuru yapılabilmektedir. Türkiye Avrupa birliği üyesi olmadığı için bu sistemle yurt dışından Türkiye’ye başvuru yapılamaz fakat Türkiye’den Avrupa Birliği üyesi ülkeler aracılığıyla başvurular gerçekleştirilebilir.
Marka tescilinizin olmasının sizi tüm dünyada koruyacağı anlayışının yanlış olduğuna tekrar değinmek istiyorum. Koruma sağlamak istediğiniz ülkelerde mutlaka başvuruda bulunulmalı hatta markanın benzerlik takibinin de yapılmalıdır. Şimdi tescillerinize bir bakın tesciliniz yerli mi? Yabancı mı?